Başbakanlık Makamına
KONU: “Eğitimde Bilinç Çağı”nı başlatacak proje önerim.
“Fatih Projesi”nin hayata geçirilmesi konusunda öğrencilere tablet dağıtılmasıyla ilgili haberlerden “Eğitimde Bilgi Çağı”ndan söz ettiğinizi öğrendim…
EĞİTİMDE BİLİNÇ ÇAĞI PROJESİ:
Yıllar önce başlattığımız çalışmalarda geliştirdiğim, ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle M. E. Bakanlığı’na gönderdiğim, (“Eğitimde Bilgi Çağı”nın bir sonraki adımı olan) “Eğitimde Bilinç Çağı”nı başlatacak, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma projesi” ciddiye alınmadı.
Sözü edilen; özenle uygulanarak hayata geçirilmesi durumunda, GELECEĞİN (çevrenin kirletilmediği, tüketim çılgınlığına son verildiği, trafik kurallarını ihlâl edilmediği, sağlığa aykırı alışkanlıkların edinilmediği, verginin kaçırılmadığı, rüşvetin alınmadığı/verilmediği, milli servetin korunduğu, iş ahlâkına saygı gösterildiği (Ahilik İlkelerinin ihya edildiği) her şeyin devletten beklenmediği) TÜRKİYESİ’ni inşa etmek için bencileyin çalışacak çocuklarımıza, ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemelerini sağlayacak, “diğerkâm kişilik” kazandıracak olan bu projenin uygulamaya konularak “Eğitimde Bilinç Çağı”nın başlatılmasını öneriyorum.
Bu proje hayata geçtiğinde, “Yurtta Barış”ın sağlanacağını, Türkiye’nin “Muasır Medeniyet”in aşılacağını, “Dünyada Barış”a öncülük edeceği bir sürecin başlayacağını İDDİA ediyorum…
Çevre, tüketim(tasarruf), trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım “okul dışı eğitim” olarak tanımladığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, beni bilinçlendiren, bencillikten (nefsimin kölesi olmaktan) kurtaran, “demokratik kişilik“ kazandıran çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
* “Yasa bağımlısı” oldum.
* Kendimi tanımağa başladım.
* Diğerkâm bir kişilik edindim.
* Çocuklukta içtiğimiz AND’ımızda yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
DEMOKRASİYİ KAVŞAKLARDA ÖĞRENDİM) : 1996 yılında Bodrum’da gerçekleştirilen Yerel HABİTAT Konferansı’na Emekliler ve Trafik Kozalarını kurarak katıldım. Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım. Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri (yayaları) uyarmaya başladım.
Başta Ankara, İstanbul ve İzmir, Konya ve Çorum olmak üzere, bazı il ve ilçelerde; başımda bir kırmızı şapka ile ve ön yüzünde “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” arka yüzünde “Yetmiş Milyonluk Aile, Türkiye Projesi“ , “Çalışmanın En Yücesi Ulus için Olanıdır, Kemal Atatürk” ve “Sorun Bencillik Çözüm Sencilik” yazılı bazı önlükleri giyerek gerçekleştirdiğim bu projeyi uygularken, bir megafon ve “yeşili bekle lütfen”, “sağdan lütfen” yazılı pankartlar kullandım.
Diğer taraftan, demokrasiyi öğrenmemi, “yasa bağımlısı” olmamı sağlayan, bana “demokratik kişililik” kazandıran bu projeyi uygularken aynı kuralı sürücülerin de ihlâl ettiklerini gözledim. Bu durumu ve demokrasinin “özgürlüklerin özgürlüklerle sınırlı olduğu bir yaşam biçimi” olduğu gerçeğini dikkate alarak düşündüğümde DEMOKRASİ kavramından bihaber bir toplum olduğumuzu anladım. Projeyi uyguladığım kavşakları, bu nedenle, “demokrasi dershanesi” ve sürücüleri engelleyen yayaları uyarma SORUMLULUĞUNU üstlenenleri, “demokrasi öğretmeni” olarak tanımlamağa başladım…
BİLİNÇ KAVRAMINI GELİŞTİRDİM: Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, “yeti” sözcüğüyle sınırlı soyut bir kavram olduğunu gördüğüm bilinç kavramını: (a) SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirerek somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm (b) Einstein’ın enerji formülünden yararlanarak bilimselleştirdim: “Bilinç”i = Zaman X Çaba’nın karesi” şeklinde ifade ettim
Bu formüle göre, “bilinç” kavramı basamakları sonsuza uzanan bir merdiven şeklinde düşünülebilir
SORUMLULUK, BENCİLLİK, SEVGİ ve VİCDAN kavramlarıyla ilgili bazı tespitlerim:
* Erich Fromm, “Sahip Olmak ya da Olmak” adlı eserinde:
“İnsan yapacağı bir seçme ile ya yok olacak ve kendisi ile birlikte tüm canlıları ortadan kaldıracak ya da yaşamını ve gelişimini sürdürmeye devam edecektir. Kötü gidişi önlemenin tek yolu, insanların ve onları yönlendiren toplumsal yapıların kökten değiştirilmesidir . Böylesi bir SORUMLULUKLA karşı karşıya olan insanlığın doğru yolu bulabilmesi için, davranışlarını şimdi yaptığı gibi “sahip olmak” ilkesine göre değil, “olmak” ilkesine göre değiştirmesi gerekir…
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye “sahip olmak” demek; onları ele geçirmek, kendine mal etmek, onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama insan hiçbir zaman yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir.
“Sahip olmak”ın karşıtı olan “olmak” ilkesiyle yaşayan insan ise; hiçbir şeyi kendine mal etmeye ve ona egemen olmaya çalışmaz. Her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı ve gelişimi içinde SEVER. Böyle davranan bir insan, evrimleşmeye çalışır. “Olmak”, sözcüklerle tanımlanıp anlatılamaz. O ancak içte hissedilen bir özellik, bir süreç, bir canlılıktır.” diyor.
* Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal, “Pozitif Yaşam” adlı kitabında:
“İnsana SORUMLULUK yükleyen bilgi, kitabi bilgi değil, bizzat uygulanarak idrak edilmiş ve hazmedilmiş olan bilgidir. Böyle bir bilgi, artık o insanın öz malı haline gelmiş ve bir yaşam düsturu olmuştur. Yeri ve zamanı geldiğinde insanın o bilgiyi kullanması gerekir; kullanmadığı takdirde hesap sorulmayı hak eder.” diyor…
Çevrenin kirletilmemesi, trafik kurallarının ihlâl edilmemesi (örneğin, yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralının çiğnenmemesi) gerektiğini bilmeyen yoktur. Oysa, bu suçları işlemeyen, bu yolsuzlukları yapmayan da neredeyse yoktur. Bunun nedeni, Arıkdal’ın yukarıda da ifade ettiği, insana SORUMLULUK yüklemeyen “kitabi bilgi”dir. Her gün 15-20 can alan trafik kazalarının başta gelen nedeni de aynı bilgi, yani “kitabi bilgi”dir.
Diğer taraftan, Arıkdal’ın sözünü ettiği “kitabi bilgi”yi özümsemiş, uygulama ile kazanılan “tecrübi bilgi”yi edinmiş bir insanın çevreyi kirletmesi, trafik kurallarını ihlâl etmesi, vergi kaçırması, yolsuzluk yapması düşünülemez… Buna VİCDANI izin vermez…(VİCDAN konusuyla ilgili ekli yazıya bakınız)
* Sayın Arıkdal, “Evensel İnsan” adlı kitabında :
“Bizim halkımız VİCDAN sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. BENCİL bir milletiz biz. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, VİCDAN’ının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten SEVEBİLEN insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, tam tersine VİCDAN sesini ifade etmeye çalışan, SEVEN insanlara ihtiyacımız var.” diyor…
Nasıl yaşadığımı, günlük yaşamda nasıl davrandığımı, (kavşaklarda kırmızı ışık kuralını ihlâl eden yayaları uyardığımı, sokakta –kamusal alanda- çöp ve izmarit gibi atıkları topladığımı, kamusal alana (bir anlamda Türkiye’ye) sahip çıktığımı görenler; “herkes senin gibi olsa”, “sen ibadet ediyorsun”, “insanlık için çalışıyorsun” diyorlar… Övüyorlar… Ancak, “benim gibi” olmalarını, “insanlık için çalışma”larını, bu SORUMLULUĞU üstlenmelerini önerdiğimde, ipe un seriyorlar…
İPE UN SERMENİN BEDELİ: Türkiye (kamusal alan) adeta sahipsiz kalıyor… Nehirler, göller, denizler kirleniyor… Ormanlar tükeniyor… Türler azalıyor… Türkiye, böylece, biraz aşağıda değinilecek olan “iklim değişikliği”ne çözüm değil, sorun üreterek katkıda bulunuyor…
YOLSUZLUK NEDİR ?
Bu noktada, Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl etmenin de yolsuzluk olduğunu altını çizerek, vurgulayarak ifade etmem gerekiyor. O kuralı, yukarıda da ifade edildiği üzere, neredeyse herkes ihlâl ettiğine göre, yolsuzlukların sona ermesi için fırınlarla ekmek yemesi gereken bir toplum olduğumuz söylenebilir…
DÜNYEVİ VE UHREVİ DEĞERLER:
Yukarıda dile getirilen çalışmaları yaparken edindiğim birikimi, bu dünyanın insanlarının yol açtığı kaos, kargaşa ve “İklim değişikliği” gibi sorunlarla karşılaştırdığımda; o insanların içinde bulunduğu “Bilgi Çağı”nın dünyevi değerlerini aşmış, “Bilinç Çağı”nın uhrevi değerlerini idrak etmiş, nefsinin efendisi olmağa başlamış, bilinç konusunda uzmanlaşmış olduğumun farkına vardım ve kendimi Bilinçolog olarak tanımladım…
Bu dünyada bilinç konusunda diploma verebilecek bir kişi, kurum ya da kuruluş bulunmadığına göre, Bilinçolog olup olmadığıma yaşam biçimime bakılarak karar verilebilir…
DÜNYANIN ÇAĞ ATLAMASI:
“İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği; (aynı çağda ozon tabakasının delindiği, buzulların eridiği, yağmur ormanlarının tükendiği, türlerin azaldığı) sonuç olarak, “Bilgi Çağı”nın “bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”nın felâket olarak tanımlanan sorunları önlemede yetersiz kaldığı gerçeği karşısında; bu çağın insanının kendisini bilinçlendiremeyen, bencillikten kurtaramayan, demokrat bir kişilik kazandıramayan "eğitim anlayışı”nı aşmasının, “Bilinç Çağı”nın “bilinçlendirici eğitim anlayışı”na sahip çıkmasının, yalnız ülkemiz değil, bu gezegenin sakinleri için “olmazsa olmaz” bir SORUMLULUK olduğu kendiliğinden ortaya çıkar…
SONUÇ OLARAK:
Yukarıda sözü edilen, M. E. Bakanlığınca ciddiye alınmayan, “Eğitimde Bilinç Çağı”nı başlatacak Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”nin uygulamaya konulmasını öneriyorum.
Sözü edilen projenin geliştirilmesi sürecinde yaptığım çalışmalarla ilgili dosyam (Galip Baran’ın Sicili) eklidir.
Uygun görüldüğü takdirde, sizinle doğrudan görüşmeğe ve önerdiğim proje ile ilgili olarak bir sunuş yapmağa hazırım.
Saygılarımla.
Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1) Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antrapolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.